Her markanın bir karakteri var
Ülkü Fırat Atlamaz |Bir markanın ortaya çıkışı ve büyümesi tıpkı bir bebeğin doğuşu ve büyümesi gibidir. Her marka aynı bir insan gibi dış görüntüsü ve karakteristik özellikleriyle akıllarda yer eder.
Marka oluşurken sadece bir görüntü tasarlamıyorsunuz. Marka oluştururken hedef kitlenin zihnine markanızla birlikte anılmasını istediğiniz duygu ve özellikleri de yerleştiriyor ve yönetiyorsunuz. Aslında büyük marka olmak da bu kurguyu başarıyla hayata geçirebilmekten geçiyor. Marka konumlandırmasının başarılı olması, sadık müşteri kitlesine sahip olması ve uzun süre yaşayabilmesi bu karakteristik yanını tüm ayakları ile doğru yönetmekle mümkün.
Marka karakteri güçlü, çekici ya da yardımsever olabilir. Tüketici ise markayla ilişkilendiğinde güçlü ya da çekici veya yardımsever olacağını düşündüğü için o markayı tercih eder. Markayı seçerken de sahip olduğun ya da kendinde olmasını istediğin özelliklerinden dolayı ilişkilenir.
Marka için yapılan reklam kampanyaları yine hedef kitlenin zihninde var olan yansıma üzerinde açılım yapıyor. Yani kitlenin kafasındaki marka algınızın çok dışında bir kampanya ile görünürseniz, onun hissettiği duygudan hareketle değil de apayrı bir duygu ile çıkarsanız ;bu doğru bir strateji olmaz.
Markanın karakteri en başta bu markayı tasarlayan insanlar tarafından hedefe yönelik olarak belirlenmeli ve markayı tanıtırken sunulan kampanyalarda değerin karakteri insan zihninde güçlü bir algı oluşturmayı amaçlamalıdır. Aynı şekilde iletişim stratejileri de bu karaktere paralel biçimde tasarlanmalı ve uygulanmalıdır.
Marka büyürken farklı evrelerden geçer. Zamanla hedef kitlesini genişletebilir. Gelişmelere ve değişen konjonktüre göre değişik dönemler yaşar; ama bu dönemlerden geçerken karakterini korur. Karakteristik özelliğinden ödün vermeden ilerleyen markaların zamanla kökleştiğini görüyoruz. Hatta lovemark dediğimiz markaların, yani bir şey söylediğinde ilk akla gelen markaların önemli bir bölümünün de böyle bir geçmişe sahip olduğu söylenebilir.