İstanbul dünya çapında bir cazibe merkezi haline geldi. Yapılaşma ve mimari anlamda kentsel dönüşüm ve birçok özel projeyle gelişme ve modernleşme çalışmaları hızla sürüyor. Bir taraftan da yeni, sıra dışı projeler gündeme gelmeye devam ediyor.
İstanbul son yıllarda büyük bir dönüşüm geçiriyor. Kentsel dönüşüm projeleriyle depreme dayanıksız yapılar ortadan kaldırılarak daha sağlam yapılar inşa ediliyor. Tarihi semtler restore ediliyor. Bununla birlikte büyük projelerle yeni kent merkezleri kuruluyor.
Tüm bu projeleri hayata geçirirken dikkat edilmesi gereken belki de en önemli husus İstanbul’un tarihi dokusu. İstanbul’un dünyaca kabul gören özgün bir dokusu var. Böyle bir şehri geliştirip büyütürken o dokuyu korumanız gerekiyor.
Kent planlaması yapılırken dokunun korunması elbette ki göz önünde bulunduruluyor. Ancak korunup korunamayacağı konusu hepimiz ilgilendiren önemli bir nokta.
Ben bu noktada gelişmiş ülkelerin örnek alınabileceğini düşünüyorum. Birçok ülkede yeni kent-eski kent modeli var. Ve bu model tarihi dokunun korunmasına olanak tanıyor.
Paris, Moskova gibi gözde kentlerde yeni kent-eski kent konseptlerini net bir şekilde görüyoruz. Tarihi yapıların yoğun olduğu bölgeler, yeni yerleşim alanlarından net çizgilerle ayrışıyor.
İstanbul’a baktığımızda ise tarihi yapılar ve yeni yapılar iç içe geçmiş durumda. Böyle olunca da tarihi doku zarar görme olasılığı çok yüksek. Nitekim yer yer olumsuz manzaralara şahit olmuyor değiliz.
Zannediyorum İstanbul’un değişim-dönüşüm sürecinde Paris ve Moskova gibi marka şehirlerin büyüme modelleri örnek alınmalı. Çünkü aksi takdirde bir şeyleri kazanırken çok önemli başka şeyleri kaybediyor olacağız.